Kendin Olamamanın Verdiği Keyifsizlik

Kimi insanlar düz bir gerçeklik içinde yapışık yaşarlar, güncel olan meşgalelerden bir türlü sıyrılamazlar. Oysa gündelik yaşamın içinde olan bir film izlemek, bir roman okumak, en basitinden bir espri yapmak ya da bir espriyi anlamak onlar için oldukça zordur ve hayatımızı renklendiren Winnicott’un deyimiyle yaşamın yaşamaya değer olduğunu hissettiren etkinler onlar için oldukça ulaşılamaz ulaşılsa bile onlara keyif vermez.
Kişi bu yaptığı etkinlikler ve deneyimledikleri hisleri dışarıdan dayatılan bir tutsak edilme gibi deneyimlemektedir ve bu yaşanan olumlu olumsuz deneyimlere tepkisiz kalmaktadır. Bu tutsaklık kişiyi yaşamın yaşamaya değer olup olmadığı sorusunu sormaya götürebilir. Dışarıda olup bitene yabancılaşan bir şekilde kendine de yabancılaşmaz mı ?

Gene Winnicott’a dönmem gerekiyor bunun nedenselliği erken çocukluk döneminde dışardan gelen yoğun dayatmalarla kişi kendi benliğini bırakıp bir sahte kendilik oluşumu içinde tıkanıp kalıyor. Kişi kendi yaratıcı hayal gücünü bırakıp çevrenin ihtiyaçlarına göre bir şekil alıp, kendi arzusundan git gide uzaklaşır. Hakiki kendilik dış dünyanın amansız baskılarından kendini korumaya alır ama bir o kadar da keşfedilmek için bekler.

Winnicott’un sözü bu bahsettiklerimi özetler niteliktedir.

“Gizlenmek zevklidir ama bulunmamak felaket”

Diğer yazılarımız

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir